Salı, Ağustos 31, 2010

Soy(suz)

Malumunuz referandum yaklaştı.Başbakanımız ve muhalefet liderleri meydanlarda artık ipin ucunu o kadar kaçırdılar ki seviyesizlik diz boyu.Boydan girip soydan çıkıyorlar.

Başbakan boyu boşver soy önemli soy diyor.Bunu demokrasi havarisi başbakan söylüyor.Ama şaşırmamak gerekir.Daha dün aynı başbakan Hakkari'de ''y sev ya terk et'' dememiş miydi? Cemevi cümbüş evi diyen de aynı insandı yanlış hatırlamıyorsam.Türkçü ve İslamcı başbakan.

Şimdi soy önemli ise benim gibi ''soyu bozuklar'' veya ''soysuzlar'' ne oluyor.Başbakan aslında orda devlet politikası ile kendi düşüncesinin harmanlanmış halini dile getirdi.Soysuzlar ise hep bir inkar ve baskıya maruz kalıyor.Günümüzde de başbakanımız bunu postmodern bir anlayışla uyguluyor.

21. yüzyıl dünyasında hala soy diye haykıran başbakanlar olduğu sürece bu dünyada ne savaşlar biter ne de insana insan olarak bakılır.İnsana insan olduğu için değer verilen bir ülke bir dünya ümidiyle.

Cumartesi, Ağustos 14, 2010

Muhafazakarlık

Basitçe mantık yürütmek gerekirse, muhafaza etmek, korumak gibi anlamları içeren bir sözcük. Muhafazakar parti, muhafazakar aile gibi kavramlar oldukça sık kullanılıyor. Muhafazakar parti dediğimizde akla genel olarak sağ partiler gelir. Dini muhafaza etmek isterler, dini kullanırlar, ani ve büyük değişimlere özellikle ahlaki değişimlere karşı çıkarkar. Ancak gözden kaçırılan bir nokta var. Cumhuriyet Halk Fırkası kurulduğunda kemalizmin izlerini taşıyordu, ilkeleri benimsemişti. Şimdiki Chp, kemalizmi ve Atatürk'ün ilkelerini muhafaza etmek istiyor, onun yolundan ilerlediğini savunuyor. Bu nedenle CHP de muhafazakar bir parti olmuyor mu?

Cuma, Ağustos 13, 2010

Türkülerde Kalan Demokrasi

Ülkem insanı 87 yıllık bir cumhuriyette demokrasi ve özgürlük türküleri duydu.Çok nutuklar atıldı.Ama bu ülke bir türlü demokratik olamadı.

Türkiye Cumhuriyeti demokrasiden yoksun bir devlet olarak süregeldi ne yazıkki.Tek tipçi, inkarcı ve dışlayıcı bir ülke portresi çizdi ve çizmeye devam ediyor.Bu şartlar altında da demokrasi ve özgürlük sadece türkü ve nutuklarda kaldı ve kalacak.

Pazartesi, Ağustos 09, 2010

İnternette dolaşan ama bir yazarın gazetede paylaştığı bir yazı:

Çok eski yıllarda, krallıkla yönetilen bir ülkede hukuk ve hâkimler de varmış. Törelere göre bir vatandaş öldüğünde kent merkezindeki çan bir kez çalınır, uzun uzun yankılanırmış. Eşraftan biri ölürse iki kez, devlet adamı ölünce üç kez çalınırmış. Ya Kral? Kral öldüğünde dört kez çalınırmış. Gel zaman git zaman ülkede bir olay olmuş ve mahkemeye intikal etmiş. Davanın sanığı olarak mahkemeye çıkarılan kişinin masumiyetini tüm yurttaşlar biliyorlarmış. Bir formalite olarak görülen ve beraat beklenen davadan sürpriz bir karar çıkmış ve sanık para cezasına mahkum olmuş. Hakim sanığa "Bir diyeceğin var mı?" diye sormuş. Sanık "Hayır." demiş. Mahkeme sona ermiş, beyinlerindeki kaygıyla dinleyiciler dağılmış. Kısa bir süre sonra dev çanın sesi duyulmuş. "Acaba kim öldü?" Çan bir kez daha çalmış. "Eşraftan biri öldü." Kent çan sesini bir kez daha dünlemiş. "Devlet adamı öldü. Acaba kim?..." Çan bir kez daha çalmış yeri göğü inleterek... Herkeste bir feryat. "Eyvah! Kralımız öldü..." Ancak törede görülmemiş şekilde çan beş, altı kez çalınmış, yer gök inlemiş ve sesler kesilmiş. Herkes bunun ne olduğunu öğrenmek için çan görevlisine koşmuş. Çanı, haksız yere mahkum edilen adam çalmaktaymış. Sormuşlar: "Çanı defalarca çalmak ne demek? Kraldan daha büyük biri mi öldü?" Yanıt şaşırtıcı ve anlamlıdır. "Evet, adalet öldü..."

Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi,08.08.2010, sayfa 2 (Prof. Dr. Tülay ÖZÜERMAN)

Cumartesi, Ağustos 07, 2010

Bomba

Hiroşima ve 3 gün sonra Nagazaki'ye atılan atom bombalar medeniyle Japonya'da tören düzenleniyor. Hiroşima'da 30, Nagazaki'de 40.000 kişi öldü. 65 yıl önceki bu bilançonun nedeni Amerika.

Ülkeler geçmişlerine kötü de olsa iyi de olsa sahip çıkmalıdır. Amerika, nükleer silah bulundurduğu veya nükleer silah yapacağı gerekçesiyle İran'a tehdit dolu mesajlar veriyor. Ama kendi geçmişlerindeki atom bombalarını affettirmek için 65 yıl sonra ilk kez Japonya'daki törene katılmış.

Japonlar tarihten ders çıkarmayı iyi beceriyor. Bu bombaların neden olduğu enkazlardan birkaç tanesini koskoca gökdelenlerin, köprülerin, geniş caddelerin ortasında müzeleştirmişler. Her gün bunları görüp öyle bir toparlanmışlar ki, dünyadaki ikinci büyük ekonomisine sahipler. Bunu da %95-100 ihtalatla başarmışlar.

Perşembe, Ağustos 05, 2010

Cinsellik

Cinsellik bir tabu. Filmlerde görürüz, ergenlik dönemine giren Batılı genç hemen seks deneyimlerini arttırmaya bakar. Aileler destek bile verir. Bu alt benlik (id)in gereğidir. Cinsellik bir ihtiyaçtır. Yıllarca içinde cinselliği saklayan, mastürbasyonla tatmin olmaya çalışan gençleri düşündükçe diyorum. Ne kadar geri kalmış bir ülkeyiz.

Tecavüz oranlarına bakın. Avrupa, Rusya gibi oluşumlarda sıfıra yakın, ülkemizde millet, çocukların peşinde. Bebeklere tecavüz ediliyor. İnsanlar neden bunu görüp çocuklarına cinsel özgürlüklerini vermiyor? Neden namusu bacak arasında arıyoruz da kafalarımızda aramıyoruz? Neden zina zina diye sayıklayıp 6. yüzyılı anlatan bir kutsal kitaba hala taparcasına cinselliği bastırıyoruz? 21. yüzyıldayız. Kutsal kitapların indiği zamanı ve şimdiyi düşünün. 15 asır. Ve cinselliğin o zaman ne şimdi ne demek olduğunu.

Salı, Ağustos 03, 2010

Cemaat

Cemaatçilik ve cemaate bağlılık en önde gelen bölücülük ve ayrımcılık faaliyetleridir. İçinde bulunduğumuz hatta içinde bulunarak doğduğumuz tüm örgütlenme ve topluluklar cemaat özelliği taşır. Dinler, mezhepler, milletler, diller -belki şive ve ağızlar bile- birer cemaatleşme nedenidir.

Cemaatleşme herkesin anladığı gibi Gülen Cemaati gibi cemaatlere üye olma değildir. Cemaatleşme gruplaşma ve ülke içinde birlik olmamadır. Birilerinin, bir gücün sizi yönetmesi ve yönlendirmesidir. Kontrol isteği insanı insan yapan gereksinmelerden biriyse eğer insanlar neden bir cemaate inatla üye olup diğerleriyle savaşıyor? Para için mi? Cemaatinin, grubunun doktrinleri için mi?

Anlam veremiyorum.