Pazartesi, Ağustos 09, 2010

İnternette dolaşan ama bir yazarın gazetede paylaştığı bir yazı:

Çok eski yıllarda, krallıkla yönetilen bir ülkede hukuk ve hâkimler de varmış. Törelere göre bir vatandaş öldüğünde kent merkezindeki çan bir kez çalınır, uzun uzun yankılanırmış. Eşraftan biri ölürse iki kez, devlet adamı ölünce üç kez çalınırmış. Ya Kral? Kral öldüğünde dört kez çalınırmış. Gel zaman git zaman ülkede bir olay olmuş ve mahkemeye intikal etmiş. Davanın sanığı olarak mahkemeye çıkarılan kişinin masumiyetini tüm yurttaşlar biliyorlarmış. Bir formalite olarak görülen ve beraat beklenen davadan sürpriz bir karar çıkmış ve sanık para cezasına mahkum olmuş. Hakim sanığa "Bir diyeceğin var mı?" diye sormuş. Sanık "Hayır." demiş. Mahkeme sona ermiş, beyinlerindeki kaygıyla dinleyiciler dağılmış. Kısa bir süre sonra dev çanın sesi duyulmuş. "Acaba kim öldü?" Çan bir kez daha çalmış. "Eşraftan biri öldü." Kent çan sesini bir kez daha dünlemiş. "Devlet adamı öldü. Acaba kim?..." Çan bir kez daha çalmış yeri göğü inleterek... Herkeste bir feryat. "Eyvah! Kralımız öldü..." Ancak törede görülmemiş şekilde çan beş, altı kez çalınmış, yer gök inlemiş ve sesler kesilmiş. Herkes bunun ne olduğunu öğrenmek için çan görevlisine koşmuş. Çanı, haksız yere mahkum edilen adam çalmaktaymış. Sormuşlar: "Çanı defalarca çalmak ne demek? Kraldan daha büyük biri mi öldü?" Yanıt şaşırtıcı ve anlamlıdır. "Evet, adalet öldü..."

Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi,08.08.2010, sayfa 2 (Prof. Dr. Tülay ÖZÜERMAN)

Hiç yorum yok: